• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Saat
Takvim
Hava Durumu
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam43
Toplam Ziyaret316136
Şah Mat (Piyon Fedası)

Ankara’nın merkezi bölgelerinden Kızılay’da, Büyülü Fener sinemasındayım. Sinema’nın önü olağandan daha kalabalık görünüyor. Sinemaseverleri buraya toplayan en önemli nedenin, Büyülü Fener Sineması’nın, ülkemizin önemli film festivallerinden Film Ekimi’ne ev sahipliği yapması olduğunu anlamak zor değil. Aslında ben de bugünkü festival filmlerinden birini izleyeceğim. Ama o filmin başlamasına daha çok zaman varken, tam iş çıkışı saatlerinde burada olmamın nedeni bir başka filmi, vizyona bugün giren Şah Mat filmini izleyebilmek. Bazen boşalan bir salondan çıkan izleyiciler kalabalığı arttırıyor, bazen de kalabalığın bir parçası başlamakta olan bir film için çok sayıdaki salonlardan birine akıyor. Benim içinde bulunduğum dalga üst katlara çıkana kadar giderek seyreliyor, salona neredeyse tek başına giriyorum. Şah Mat için sinemanın küçük salonlarından biri ayrılmış, onun içinde de bir avuç insan var. Heyecanımdan bir şey kaybetmiyorum ve perde açılıyor!

Soğuk Savaş yılları, dünya demir bir perdeyle neredeyse ikiye bölünmüş. Perdenin bir tarafında liderliği Amerika Birleşik Devletleri diğer tarafta Sovyetler Birliği yapıyor. Perdenin her iki tarafındaki devletler ve insanlar kendi değerlerinin haklılığına inanmış, diğer taraftakilere kendilerinin üstünlüğünü kanıtlamaya çalışıyor. Bu buz kadar soğuk savaşın en sıcak çatışmalarının sürdüğü cepheler spor müsabakaları. Bir cephede üstünlük sağlamak kendi ideolojisinin ve yönetim tarzının haklılığına kanıt olarak gösteriliyor. Ama bir cephe var ki bu hepsinden daha çok önemseniyor: Satranç! Burada kazanmak daha akıllı, daha zeki, insan olarak daha üstün olmak anlamına geliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği blok pek çok cephede üstünlük sağlamış olmasına karşın bu cephede hiçbir başarısı yok. Sovyetler Birliği satranç konusunda ezici bir üstünlüğe sahip, dünyanın en iyi oyuncuları onlarda, bütün dünya şampiyonları onların içinden çıkıyor. Batı bloğu onların satranç zaferlerini çaresizce izliyor.

Bobby Fischer, dünyanın bu gerilimli atmosferinde, Brooklyn’de olumsuz aile ortamında babasız büyüyen küçük bir çocuk. Onu hayata bağlayan ve dünyasını dolduran tek şey, kendi kendine öğrendiği satranç. Ona başka bir yolla ulaşamayan annesi Bobby Fischer’i bir satranç kulübüne götürür. Burada çocuğun çok yetenekli olduğu keşfedilir. Bundan sonra annesinin satranç oynamasına izin verdiği küçük çocuk, okulu dâhil hayattaki her şeyi ihmal ederek satranç üstüne yoğunlaşmayı sürdürür. Kısa zamanda ülke ve dünya çapında tanınan bir satranç ustası olur. Amacı, Sovyetler tarafından tartışmasız biçimde işgal edildiği bilinen, satranç zirvesine çıkmaktır. Uluslar arası turnuvalarda Sovyetlerle mücadelesi hayal kırıklığı yaratır; Sovyet oyuncular, bu bireysel sporda, kendisini geride bırakacak biçimde, bir takım olarak hareket etmektedirler. Bobby Fischer bu direnç karşısında yılgınlığa düşer, satrancı yalnızca kendisi için oynamaya başlar. Bir gün bir avukat kendisiyle temas kurar, Sovyetlere kafa tutabilecek güçteki tek Amerikalı olarak mücadeleye devam etmesini ister. Bobby Fischer, bu teklifi kabul eder, satranç tutkunu bir rahibin de katılımıyla oluşan ekip satrançtaki, Sovyet egemenliğine karşı yeniden cepheye sürülür.

Sovyet satranç donanmasının amiral gemisi, Boris Spassky, karşılarında sarsılmaz, yenilmez bir anıt gibi durmaktadır. Amerika’da yapılan bir turnuvada Bobby Fischer, dünya şampiyonuna yenilse de mücadeleye devam eder. Dünya şampiyonluğu aday maçlarında Sovyet ustalarını ezip geçerek unvan maçı için 1972 yılında Boris Spassky’nin karşısına çıkar. Maç iki düşman bloğun tam ortasında bir yerde, İzlanda’nın sakin başkenti Reykjavik de yapılacaktır. Dünyanın iki kutbunun karşılaşacağı bu maç adeta iki blok arasında kazananın her şeyi alacağı bir ölüm kalım savaşına dönüşür.

Bu sırada Bobby Fischer’in kişiliğinden kaynaklanan sorunlar giderek gün yüzüne çıkmaya başlar. Sürekli takip edildiğini, dinlendiğini, etki altına alınmak istendiğini düşünmektedir. Maça çıkmamak için mazeretler öne sürmekte, ikna edilmesi için bitip tükenmek bilmeyen isteklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu paranoyak davranışlar maç başlarken doruğa ulaşır ve Bobby Fischer ilk maça çıkmaz. Büyük uğraşlar sonunda çıktığı ikinci maçı da basit bir hata yaparak kaybeder. Boris Spassky, artık maçı kazanacağından emindir. Ancak Bobby Fischer, böyle düşünen herkesi yanıltır, maçı kazanarak Dünya şampiyonu olur.

Filmin kalan kısmında Bobby Fischer’in paranoyak davranışlarının ağırlaşması, bir sonraki unvan maçına çıkmayı reddederek unvanın elinden alınması, yıllarca sırra kadem basması, yeniden ortaya çıkarak ambargo altındaki Yugoslavya’da Boris Spassky ile yeniden karşılaşması, Amerika’ya yeniden dönememesi, İzlanda vatandaşlığına geçip hayata burada gözlerini yumması hızlıca verilir. Ve perde iner.

Şah Mat filmi, ülkemizde özellikle satrançseverler tarafından merakla bekleniyordu. “Piyon Fedası” adını beklerken “Şah Mat” gibi basmakalıp bir Türkçe isimle vizyona gireceğinin öğrenilmesi yaşanan ilk hayal kırıklığı oldu. Bu ülkede satranç artık oldukça yaygın tanınır hale gelmişken, onun değerce en küçük taşı, mecazi anlamda bile dilimizde yer etmişken filmin Şah Mat ismiyle vizyona girmesinin büyük bir haksızlık olduğu ortada.

Filmde en büyük haksızlık Bobby Fischer’e yapılmış. Onun dünya satrancının zirvesine çıkarken yaşadığı güçlükler yeterince vurgulanmamış. Kendini satranca adaması, hayatında satrançtan başka hiçbir şeye yer kalmaması, satranç için kendisi dâhil hayatındaki her şeyi harcaması izleyiciye anlatılamamış.

Filmde bir diğer önemli haksızlık Sovyet satrancına ve Boris Spassky’ye yapılmış. Belli ki yönetmen, geçmişte Mavi Kale dergisinde tanıttığımız, efsanevi dünya şampiyonlarından Capablanca’nın da boy gösterdiği 1925 yapımı Satranç Ateşi filmini izlememiş. İzlemiş olsaydı, daha o yıllarda satranç sevgisinin soğuk Moskova sokaklarını nasıl ısıttığını, Sovyet halkının satranca nasıl tutkuyla bağlandığını görür, aradan geçen yıllarda bu satranç sevgisinin çalışkan Sovyet halkı tarafından nasıl bir iç deniz haline getirilmiş olabileceğini tahmin edebilirdi. Bunu yapabilmiş olsaydı, bu iç denize adeta karadan yürüttüğü gemisiyle tek başına giren Bobby Fischer’in bu görkemli çıkışının değerini kavrayabilir ve perdede bunun hakkını verebilirdi.

Satrancı kavramada yetersizliğini gösteren yönetmen, sıradan seyircinin beğenisi için türbinlere oynuyor ve satranç filmini kimi zaman Balboa ile Ivan Drago arasındaki boks maçını anlatan bir Rocky filmine dönüştürüyor.
Yönetmenin satranç sahnelerinde ne kadar özenli çalıştığını ilk izlemede ortaya koyabilmek kolay değil. İlk bakışta, Fischer-Spassky maçında oynanan konumlara sadık kalındığı söylenebilir. Ancak Fischer’in ikinci oyunda h2 piyonunu yanlışlıkla aldığı ve fili tuzağa düşünce hemen oyunu terk ettiği örneğinde olduğu gibi, doğru anlatılmayan satranç sahneleri olduğu hissediliyor.

Şah Mat, özellikle satrançseverlerin beklentisini karşılamaktan uzak kalsa da, her şeye rağmen izlenmeyi hak ediyor.



FİLMİN KÜNYESİ

Türkçe adı

Şah Mat

Orijinal adı

Pawn Sacrifice

İngilizce adı

Pawn Sacrifice

Yönetmen

Edward Zwick

Yapım yılı

2014

Yapımcı ülke

ABD

Orijinal dil

İngilizce

Süresi

115 dakika

Eserin yazarı

Steven Knight, Stephen J. Rivele, Christopher Wilkinson

Oyuncular

Tobey Maguire, Liev Schreiber, Peter Sarsgaard, Seamus Davey-Fitzpatrick, Sophie Nélisse

Yaş sınırı

13 yaş

IMDB Puanı

7.4

 

  

 

© 2013 www.erginciftci.com

Tüm Hakları Saklıdır.

  
3507 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın